Müzik :)

3 Nisan 2014 Perşembe

MAGNOLİA PUDDİNG TARİFİ


Herkese MERHABA;

Bugün sizinle yeni denediğim yoğun istek alan bir tarifi paylaşacağım.Orjinal adı Magnolia Pudding olan bu sütlü tatlı  New york'ta "Magnolia Bakery" denilen bir pastaneye ait.Bende instagram takipçileri bilir tarifini sevgili Smilena'dan aldım.Tabii benim denediğim tarif tamamen Türk usulü çünkü normal tarifinde geçen "sweet condensed milk" yani koyulaştırılmış şekerli süt ile yapılıyor ve bizim süt kremalarımız bu lezzet için fazla sıvı kaldığından pek tutmuyor zaten normal servis şekli birazdan paylaşacağım şekilde olmuyor onlar bunu kağıt bardaklarda servis yapıyorlar muzlu şekilde...



Şimdi Tarif zamanı;

Malzemeler:

1 litre süt
1 su bardağı tozşeker
3 çorba kaşığı nişasta
2 çorba kaşığı un
2 adet yumurta sarısı
1 paket vanilya
1 paket bebe bisküvisi
Çilek veya muz
1 kutu süt kreması (200 ml)

YAPILIŞI:

1. Sütü derin bir tencereye alıp,üzerine toz şeker,nişasta,un,yumurta sarısı ve vanilyayı ekleyip çırpıcı ile karıştırıp muhallebi kıvamına gelene dek pişirin ve soğumaya bırakın.
2. Muhallebi soğuyunca,süt kremasını ekleyip iyice karıştırın.
3. Çilek ve muzları dilimleyin
4. Bebe bisküvilerini robotta çekin.
5. Kupların içine ilk önce çekilmiş bisküviden bir yemek kaşığı döküp kaşıkla düzeltin.Ardından dilimlenmiş çilekleri dizip biraz muhallebiden dökün.Sonra biraz daha bisküvi döküp muzları/çilekleri dizin.Yine muhallebiden döküp en üstüne çekilmiş bisküviden serpin. İsterseniz üstüne çilek koyup süsleyebilirsiniz..
Afiyet Olsun


















16 Şubat 2014 Pazar

Mimoza Sürgünü

Yeniden Merhaba ...
Yeni bir kitap tavsiyesi ile birlikteyiz..
Bu hafta ki kitabımız Trabzon'un medarı iftiharı Nazan Bekiroğlu'nun kaleminden bir deneme türü olan Mimoza Sürgünü adlı kitabımız..
Bir mimoza ağacının gölgesinde insanın içine ve dışına yolculuk...
Bir mimoza gölgesinde parmaklarından damlayan mürekkebe şükran olunacak kadın yazar...

Yalnız Nazan Bekiroğlu'nu okuyupta satırlar arasında kendini kaybolmuş gibi hissetmemek imkansız herhalde.Mimoza sürgününde o kadar samimidir o kadar karşınıza oturmuş da size içini döküyormuş gibidir ki kendisi,sanki her denemede bir sır her sayfada her satırda bir hatırasını anlatır bize.Kısacası şöyle kalabalıklardan kaçıp yatağın bir köşesine çekilip bir dostun sıcak sohbetini dinlemek gibi bir şey.Üstelik sayfalarını defalarca kıvaracağınız,cümlelerin altını defalarca çizeceğiniz bir kitap,yanınıza kaleminizi almayı unutmayın...

Kitap 4 bölümden oluşuyor:

1) Kalp Sathı
2) Defter Kağıdı
3) Seyahat Albümü
4) Dünya Yüzü

1.bölüm kalp sathın da "Çok yorgunum beni bekleme Kaptan " adlı bölüm en iyisi sanırım ...Hele arka planda şu şarkı çalıyorsa Cem Karaca Beni Bekleme Kaptan
Çok yorgunum beni bekleme kaptan.
Bunu yazmak için ne kadar yorgun olmak gerekir?Bunu böyle söylemek için kaç yorgunluktan geçilmiştir?Kaç haberin yalan kaç habercinin kazib çıkması lazım gelmiştir?Ümit nasıl kesilmiş ,bütünüyle iptal edilmiştir gelecek?Geçmiş zaten geçmiştir.ve sen.Bir şarkıyı böylesi dinleyebilmek böylesi anlayabilmek için de ne kadar yorgun olmak gerekir?

Diğer bölümlerini merak mı ettiniz onun için kitaba başvurunuz ;) Çok akıcı ve çabuk okunuyor konular farklı farklı olduğu için merak uyandırıyor
İyi okumalar,iyi yolculuklar dilerim ...
Kitaptan alıntılar ile devam edelim okudukça okuyasınız gelecek elinizden bırakamayacaksınız...

"Anlamışım ki dünya âlem perdesinde ben de gelip geçici,ben de bir gölgeymişim.Asıldan nasibim var ama şimdilik suretmişim.
Öyleyse hepsine âmenna.Değil mi ki seçilmişim .

"Kader var.Kader değişmez deme,kendini küçük,esmanı hor görme,demiş erenler.El-Hak;her an yeniden yaradılış var...
Vallahi ölüm,billahi ölümden sonrası var.
Şükür ki ölüm var."

"....Rabbim! Derin kederler,güceniklikler,sitemler,küskünlükler,kırgınlıklar,cürümler kadar büyük acılar içinden geliyorum.Baştanbaşa hatayım ben de.İyi de benim içimdedir kötü de.Şeytan da benim dilimden konuşur melek de.Habil de benim Kabil de .İsyanım yoktur Sen şahitsin,haşa,ama küstahlığımı,gafletimi,heveslerimi affet.Kapından çevirme geri.Silme kayıtlarından ,beni de hesaplarına dahil et.Bana da "Kulum" de, benide defterine kaydet.
Bana da nasip et.Gidecek yerim yok.Benim de yolumu açık et..."


9 Şubat 2014 Pazar

Ustam Ve Ben


Merhaba;

Yeni bir kitap tavsiyesi ile karşınızdayım..Beni tanıyanlar koyu bir Elif Şafak hayranı olduğumu bilirler.Kitabı çıkar çıkmaz almak için sabırsızlanan ,okurken bitecek diye sonuna gelmek istemeyen , gençliğinden annelik dönemi ve sonrasında geçirdiği değişime kadar hep yanında,arkasında ve takibindeydim ...Onu okurken çok şey öğreniyor farklı tarzlarda serüvenlere açılırken yeni çıkacak kitabında okurlarını yine hangi konu ile şaşırtacak diye merakla bekliyorum..Evet bu seferde bizi  Mimar Sinan ile buluşturdu (Osmanlı Baş mimarı ve inşaat mühendisi. Osmanlı padişahları  1. Süleyman, 2.Selim ve 3.Murat dönemlerinde baş mimar olarak görev yapan  Mimar Sinan, yapıtlarıyla geçmişte ve günümüzde dünyaca tanınmıştır. Başyapıtı, "ustalık eserim" dediği Selimiye Camisi'dir.)

Ustam ve Ben adlı eserinde Osmanlı tarihinde geçen karşılıksız bir aşk, iktidar kavgaları, yobazlığın ortasında yeşeren sanat ve beklenmedik bir ihanet… Bir tarafta bilime ve öğrenmeye inananlar, bir tarafta gelişmeyi durduranlar… “Ustam ve Ben”, tarihi kişiliklerin, camilerin, kütüphanelerin, türbelerin, köprülerin resmigeçit yaptığı, rengârenk, canlı, sürprizlerle dolu bir dönem hikâyesi…Öyle bir hayal dünyası ki içindeki konular yine sizi inanılmaz bir maceraya sürükleyecek kah Mimar Sinan'ı unutup Filbaz Cihanın akıbetini merak edecek kah o dönemde ki hayvanları temsilen başrolde olan beyaz filimiz Çota'nın maharetlerine şaşıracaksınız.Bir Elif Şafak klasiği ile yine yeniden öğrenmeye doyamayacak Osmanlıca kelimelerle dimağınızı genişletecek, unutulup gitmiş emektar şahsiyetlerden Gökbilimci,matematikçi ve mühendis Takiyüddin gibi zatlarıda öğrenmiş yada hatırlamış olup yaptıkları ilim irfan ve fenni çalışmalarla bilime kattıklarını öğrenecek ve bu arada çektikleri ezaya ve cefaya şahitlik etmiş olacaksınız ...Öyle bir araştırma yapılmış ki bunu okurken kitabın deryasında kaybolurken anlamamak mümkün değil..Emeğine ,ellerine,dimağına sağlık sevgili Elif Şafak ...
Fazla söze ne hacet kesinlikle okunmalı dediğim kitaplar arasında ...
Sevgili Elif Şafak yine yapmış yapacağını kocaman bir deryayı kucaklamaya hazırmısınız?
Öyleyse iyi seyirler iyi eğlenceler

Asıl seyir kitaplar alemindedir zira..

16 Aralık 2013 Pazartesi

Zühre Yıldızı






Batıya göre Venüs,bize göre Zühre…Güzelliğin ve zerafetin simgesi ,Zühre Yıldızı’nın hikayesi biraz gerçek biraz mitolojiktir.Hikaye’ye 
göre ;
   Sema’da bulunan iki varlık;Harut ve Marut ,devamlı insanların zaaflarına yenik düşmelerini ,mal sahibi olma hırslarını yererlerdi.Allahu Teala bu iki varlığı,hem onları hem de insanları sınamak için yeryüzüne gönderdi.Gündüz  insan suretiyle yeryüzüne inip ,geceleri ise sihirli bir söz söyleyerek göğe çıkan bu varlıklar,yeryüzünde Babil’e inerler .Onları görenler, hem daha önce hiç görmedikleri kadar güzel olan bu varlıklardan çekiniyor, hem de onları yakından görebilmek için fırsat kolluyorlardı.Yavaş yavaş insanların arasına karışan Harut ve Marut ,insanlara bildikleri sihirleri öğretmeye başlarlar.Yalnız bir şartları vardır;öğrendiklerini kötülük için kullanmamak.Zamanla insanlar, bu öğrendikleri sihirleri kullanarak  inanılmaz olaylara tanıklık ederler.Harut ve Marut ise Zehra adında bir kadınla tanışırlar.Bu kadın ,güzelliğiyle herkesi büyüleyen,afyon içen ve insanları yoldan çıkardığı düşünülen bir kadındır.Gariptir ki bir diğer özelliği de iffetli olmasıydır. Artık bütün günlerini zehra ile geçirmeye başlayan Harut ve Marut ,onunla beraber şarap ve afyon içip eğlenir,geceleri ise sihirli sözü söyleyerek göğe çıkarlar.Bir gün Zehra onlardan,kendisine bela olan bir adamı öldürmelerini ister.Başta bunu kabul etmemelerine rağmen Zehra onlara yüz çevirince yapmak zorunda kalırlar.Ertesi gün yine Zehra’nın yanına giden Harut ve Marut afyon çekip şarap içerler ve Zehra onlardan sihirli sözü söylemerini ister.Şarabın ve afyonun etkisinde olduklarından olacak sihirli sözü söylerler.Zehra ortalardan kaybolunca anlarlar ki,çoktan sihirli sözü söyleyip göğe yükselmiş ve bilinen adıyle Zühre Yıldızı olarak yerini almıştır.  Zehra’nın etkisinden çıktıklarında ise farkederler ki;insanları yerdikleri her ne varsa yapmışlardır.Zehra için şarap içmiş,adam öldürmüş ve sır olan sihirli kelimeyi ona söyleyip göğe yükselmesine sebep olmuşlardır.Zehra gökyüzüne çıkınca, Allahu Teala Harut ve Marut’u cezalandırarak onları Lut çukurunun tavanına baş aşağı şekilde sonsuza kadar asar.Çünkü onlar Zehra’nın güzelliğine kapılıp yapmamaları gereken şeyleri yapmışlardır.Rivayete göre Lut çukurundan günümüzde bile koku gelmekte ve hatta dikkatle dinleyince sesler duyulmaktadır.   Özellikle divan edebiyatında güzel şeylerden efsunlu olarak bahsedilir,çoğunlukla Harut ve Marut hikayesine gönderme yapılır. Misal,şair Nedim’in şu beyitini incelersek, “Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalemZülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana”Yani diyor ki:Ey kalemim için sanki sihir ve büyü ile dolmuş,demek ki senin içindeki siyah yer,Harut’un saçlarıyla dolmuş.   Nedim burda üslubunu ve şiirlerinin güzelliğini övmek için Harut ve Marut hikayesine gönderme yapmış,kaleminin sihirlenmiş kadar güzel olduğunu anlatmak istemiştir.  Zühre Yıldızı ise mitoloji ve edebiyatta güzelliğin,eğlencenin ve aşkın sembolü olmuştur.Astronomiyle ilgili kısmına bakacak olursak  üçüncü göktedir ve kutlu,yani parlak bir yıldızdır. İran mitolojisinde adı Nâhid, Yunan mitolojisinde Afrodit, Roma mitolojisinde Venüs adıyla anılan bu yıldıza Orta Asya Türkleri Çolpan demiştir.Tabiatın güzelliğini temsil eden bu yıldız pek çok efsaneye ve şiire ilham kaynağı olmuştur.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Kar'lı bir günden gönle düşenler


Herkese Merhaba ;
Dün gece başlayan kar yağışı bu günde devam edince bende yazmak istedim.
Ünlü Şairlerin şiirleri düştü bir bir aklıma mesela ;

Esiyor tane tane beyaz bir rüzgar.
Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu?
Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?

Yağan beyaz bir sükut,bir mahşerdir sanki kar!

Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine ;

Şimdi yağan  kar değil,ruhumdur kar yerine ..

Cahit Sıtkı Tarancı


Kardır yağan üstümüze geceden,
yağmurlu,karanlık bir düşünceden,
ormanın uğultusuyla birlikte
ve dörtnala,dümdüz bir mavilikte
kar yağıyor üstümüze inceden

Sesin nerde kaldı,her günkü sesin,
unutulmuş güzel şarkılar için
bu kar gecesinde uzaktan,yoldan
rüzgar gibi ta eski Anadolu'dan
sesin nerde kaldı? Kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik,ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına,gök,deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram

Buğulandıkça yüzü her aynanın
beyaz dokusunda bu saf rüyanın
göğe uzanır-tek,tenha-bir kamış
sırf unutmak için,unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını.
Ahmet Muhip Dıranas


2 Aralık 2013 Pazartesi

Alb - she said (lyrics)




Sadece I like it demek istedim izlediğim bir film de dinledim ve tınısı kulağıma hoş geldi bayılıyorum böyle cıvıl cıvıl yaz esintisi gibi olan şarkılara….Hele mevsimlerden kış ise sıcak salep ve kitap eşliğinde sıcacık ruha dokunan müzikler dinlemek oldukça keyifli…..
Fazla başınızı ağrıtmadan sizi şarkıyla baş başa bırakıyorum….Kapatın gözlerinizi Yaslanın arkanıza hayal edin sadece nerede isterseniz kendinizi ve yaşamınızı sadece AŞK karşılasın …
Öpüldünüz :D

30 Kasım 2013 Cumartesi

Bukre & Kahraman Tazeoğlu


Merhaba yine uzun bir aradan sonra birlikteyiz …Ev değişikliği,grafik tasarım ve hüsn-i hat kursu derken yine bayağı ihmal ettiğimi biliyorum siz okuyucularımı….. Evet ama bomba gibi bir kitap tavsiyesi ile karşınızdayım .


Bukre& Kahraman Tazeoğlu birlikteliği…Bazı aşklar aşka ihanettir..



Kaç kez çiğnendiğini hiç bilmiyordu Bukre. Aşkın kü­çük kızıydı o… İstanbul’un dar sokaklarında, az önce öğren­diği acı gerçeğin yıkımıyla yalpa vuruyordu. Yanındakiyle birlikte iki kişilik bir yalnızlıktı artık onlarınki… Ayakları yürüyordu sadece. Kendisi geride kalmıştı çoktan. Akşamdı. Biraz önceki konuşmalar kafasının içinde tekrarlanıp duru­yordu. Sitem dolu nefesiyle, soluğunu tüketircesine haykır­mıştı terk edenine… “En acısı da ne biliyor musun?” demiş­ti. “Aslında sana hiç sahip olamadığımı, seni kaybettiğimde anlamış olmam!”

Hırsı soluğuna eş çıkıyordu göğsünden. Devam etti öf­keyle. “Meğer her şeyimmiş gibi davranan hiçbir şeyimmiş­sin sen! Aslında hiçbir şeyimi kaybettim ben!”

Bir çocuğun tüm dünyaya küsmesine, tek bir oyuncağı­nın kırılması yeter. O küskün çocuklardandı şimdi Bukre; kırılan oyuncağını gözleriyle tamir etmeye çalışan… Bakış­larını bir noktaya sabitlemiş olsa da yanından geçen umarsız insanların farkındaydı. Akşamdı. Belki birazdan bir yağmur başlardı. Hayat devam ediyordu. Hayat her şeyi “devam ederek” bitiriyordu. Bukre, bunu acı bir tecrübeyle, bir kez daha öğreniyordu; ama hiç ezberleyemiyordu…


Kendi durağını şaşırmış bir otobüs gibiydi kalbi. Akşam­ dı. Ve akşam, ağlamak için iyi bir sebepti. Kızıyordu Bukre her şeye, herkese. En çok da kendine… Hayat ne garipti. İnanmadan güldüğümüz bir şaka gibiydi. Bukre, karşılıksız sevmişti ve bunun karşılığı, karşılık alamamak olmuştu. Ama olsundu. O sevilmemeye de razıydı severken… O hep öyle severdi zaten… Tek hazmedemediği, sonraya ertelendiği halde gocunmadan beklerken aldatılmaktı! Alçaklık hiç bu kadar yükselmemişti. Gizlice aldatılmıştı. Aldatmanın aleni olanı mı olurdu sanki? Çiğnenmişti o, üzerine basılmadan…


Sessizliğe gömülmüştü uzun zaman. Elinden gelmeyen di­linden de gelmiyordu. Ve şimdi beklediği onu terk ediyordu. Belki de çoktan gitmişti… Belki de hiç gelmemişti… Ama şimdi o “Gelmeyen” hem suçlu hem yolcuydu. Bir başkasını seçmişti. Özür dilemişti.


“Ben seçilmeyenim! Bunun için benden özür mü diliyorsun?” diye haykırmıştı Bukre. Cevap alamamıştı. Sesi kısılmıştı. Kaybedenlerin önce sesi kısılırdı. Bir ayrılık daha büyütüyordu onu. Yaşça küçük olsa da sevdiğinden, aşkı çoktan geçmişti onu. O, küçücük bir devdi. Seçilmeyendi. Bir öykünün sonu zannederken kendini, daha girişinde kandırılandı.


BUKRE

Böyle başlayan kitapla kah gülecek kah ağlayacak en çok ta içinizde yaşayacak sindirmek için derin soluklar alacak düşünecek,düşünecek tekrar tekrar cümleleri okuyacak edebiyatına hayran kalacaksınız….İtiraf etmeliyim ilk kez Kahraman Tazeoğlu okuyorum,ilk kez Aşk üzerine kurgulanmış bir kitap alıyorum hiç pişman olmadım …Yazar ile tanışmak bugüne kısmetmiş.Bu kitap ile tanışmakmış nasip….Hiç sıkılmayacağınız elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap konu "Aşk" olunca herkesin kendine pay çıkarabileceği,kendini bulabileceği bir serüven de olacaksınız…

Yapın kahvenizi çekilin köşenize Keyifli Okumalar,İyi Dinlenceler :D







Öyle bir söz yazarsın ki bütün bir hayatı anlatır, öyle bir hayat yaşarsın ki bütün sözler anlamsız kalır.