Müzik :)

16 Aralık 2013 Pazartesi

Zühre Yıldızı






Batıya göre Venüs,bize göre Zühre…Güzelliğin ve zerafetin simgesi ,Zühre Yıldızı’nın hikayesi biraz gerçek biraz mitolojiktir.Hikaye’ye 
göre ;
   Sema’da bulunan iki varlık;Harut ve Marut ,devamlı insanların zaaflarına yenik düşmelerini ,mal sahibi olma hırslarını yererlerdi.Allahu Teala bu iki varlığı,hem onları hem de insanları sınamak için yeryüzüne gönderdi.Gündüz  insan suretiyle yeryüzüne inip ,geceleri ise sihirli bir söz söyleyerek göğe çıkan bu varlıklar,yeryüzünde Babil’e inerler .Onları görenler, hem daha önce hiç görmedikleri kadar güzel olan bu varlıklardan çekiniyor, hem de onları yakından görebilmek için fırsat kolluyorlardı.Yavaş yavaş insanların arasına karışan Harut ve Marut ,insanlara bildikleri sihirleri öğretmeye başlarlar.Yalnız bir şartları vardır;öğrendiklerini kötülük için kullanmamak.Zamanla insanlar, bu öğrendikleri sihirleri kullanarak  inanılmaz olaylara tanıklık ederler.Harut ve Marut ise Zehra adında bir kadınla tanışırlar.Bu kadın ,güzelliğiyle herkesi büyüleyen,afyon içen ve insanları yoldan çıkardığı düşünülen bir kadındır.Gariptir ki bir diğer özelliği de iffetli olmasıydır. Artık bütün günlerini zehra ile geçirmeye başlayan Harut ve Marut ,onunla beraber şarap ve afyon içip eğlenir,geceleri ise sihirli sözü söyleyerek göğe çıkarlar.Bir gün Zehra onlardan,kendisine bela olan bir adamı öldürmelerini ister.Başta bunu kabul etmemelerine rağmen Zehra onlara yüz çevirince yapmak zorunda kalırlar.Ertesi gün yine Zehra’nın yanına giden Harut ve Marut afyon çekip şarap içerler ve Zehra onlardan sihirli sözü söylemerini ister.Şarabın ve afyonun etkisinde olduklarından olacak sihirli sözü söylerler.Zehra ortalardan kaybolunca anlarlar ki,çoktan sihirli sözü söyleyip göğe yükselmiş ve bilinen adıyle Zühre Yıldızı olarak yerini almıştır.  Zehra’nın etkisinden çıktıklarında ise farkederler ki;insanları yerdikleri her ne varsa yapmışlardır.Zehra için şarap içmiş,adam öldürmüş ve sır olan sihirli kelimeyi ona söyleyip göğe yükselmesine sebep olmuşlardır.Zehra gökyüzüne çıkınca, Allahu Teala Harut ve Marut’u cezalandırarak onları Lut çukurunun tavanına baş aşağı şekilde sonsuza kadar asar.Çünkü onlar Zehra’nın güzelliğine kapılıp yapmamaları gereken şeyleri yapmışlardır.Rivayete göre Lut çukurundan günümüzde bile koku gelmekte ve hatta dikkatle dinleyince sesler duyulmaktadır.   Özellikle divan edebiyatında güzel şeylerden efsunlu olarak bahsedilir,çoğunlukla Harut ve Marut hikayesine gönderme yapılır. Misal,şair Nedim’in şu beyitini incelersek, “Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalemZülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana”Yani diyor ki:Ey kalemim için sanki sihir ve büyü ile dolmuş,demek ki senin içindeki siyah yer,Harut’un saçlarıyla dolmuş.   Nedim burda üslubunu ve şiirlerinin güzelliğini övmek için Harut ve Marut hikayesine gönderme yapmış,kaleminin sihirlenmiş kadar güzel olduğunu anlatmak istemiştir.  Zühre Yıldızı ise mitoloji ve edebiyatta güzelliğin,eğlencenin ve aşkın sembolü olmuştur.Astronomiyle ilgili kısmına bakacak olursak  üçüncü göktedir ve kutlu,yani parlak bir yıldızdır. İran mitolojisinde adı Nâhid, Yunan mitolojisinde Afrodit, Roma mitolojisinde Venüs adıyla anılan bu yıldıza Orta Asya Türkleri Çolpan demiştir.Tabiatın güzelliğini temsil eden bu yıldız pek çok efsaneye ve şiire ilham kaynağı olmuştur.

11 Aralık 2013 Çarşamba

Kar'lı bir günden gönle düşenler


Herkese Merhaba ;
Dün gece başlayan kar yağışı bu günde devam edince bende yazmak istedim.
Ünlü Şairlerin şiirleri düştü bir bir aklıma mesela ;

Esiyor tane tane beyaz bir rüzgar.
Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu?
Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?

Yağan beyaz bir sükut,bir mahşerdir sanki kar!

Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.
Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.
Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine ;

Şimdi yağan  kar değil,ruhumdur kar yerine ..

Cahit Sıtkı Tarancı


Kardır yağan üstümüze geceden,
yağmurlu,karanlık bir düşünceden,
ormanın uğultusuyla birlikte
ve dörtnala,dümdüz bir mavilikte
kar yağıyor üstümüze inceden

Sesin nerde kaldı,her günkü sesin,
unutulmuş güzel şarkılar için
bu kar gecesinde uzaktan,yoldan
rüzgar gibi ta eski Anadolu'dan
sesin nerde kaldı? Kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik,ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına,gök,deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram

Buğulandıkça yüzü her aynanın
beyaz dokusunda bu saf rüyanın
göğe uzanır-tek,tenha-bir kamış
sırf unutmak için,unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını.
Ahmet Muhip Dıranas


2 Aralık 2013 Pazartesi

Alb - she said (lyrics)




Sadece I like it demek istedim izlediğim bir film de dinledim ve tınısı kulağıma hoş geldi bayılıyorum böyle cıvıl cıvıl yaz esintisi gibi olan şarkılara….Hele mevsimlerden kış ise sıcak salep ve kitap eşliğinde sıcacık ruha dokunan müzikler dinlemek oldukça keyifli…..
Fazla başınızı ağrıtmadan sizi şarkıyla baş başa bırakıyorum….Kapatın gözlerinizi Yaslanın arkanıza hayal edin sadece nerede isterseniz kendinizi ve yaşamınızı sadece AŞK karşılasın …
Öpüldünüz :D

30 Kasım 2013 Cumartesi

Bukre & Kahraman Tazeoğlu


Merhaba yine uzun bir aradan sonra birlikteyiz …Ev değişikliği,grafik tasarım ve hüsn-i hat kursu derken yine bayağı ihmal ettiğimi biliyorum siz okuyucularımı….. Evet ama bomba gibi bir kitap tavsiyesi ile karşınızdayım .


Bukre& Kahraman Tazeoğlu birlikteliği…Bazı aşklar aşka ihanettir..



Kaç kez çiğnendiğini hiç bilmiyordu Bukre. Aşkın kü­çük kızıydı o… İstanbul’un dar sokaklarında, az önce öğren­diği acı gerçeğin yıkımıyla yalpa vuruyordu. Yanındakiyle birlikte iki kişilik bir yalnızlıktı artık onlarınki… Ayakları yürüyordu sadece. Kendisi geride kalmıştı çoktan. Akşamdı. Biraz önceki konuşmalar kafasının içinde tekrarlanıp duru­yordu. Sitem dolu nefesiyle, soluğunu tüketircesine haykır­mıştı terk edenine… “En acısı da ne biliyor musun?” demiş­ti. “Aslında sana hiç sahip olamadığımı, seni kaybettiğimde anlamış olmam!”

Hırsı soluğuna eş çıkıyordu göğsünden. Devam etti öf­keyle. “Meğer her şeyimmiş gibi davranan hiçbir şeyimmiş­sin sen! Aslında hiçbir şeyimi kaybettim ben!”

Bir çocuğun tüm dünyaya küsmesine, tek bir oyuncağı­nın kırılması yeter. O küskün çocuklardandı şimdi Bukre; kırılan oyuncağını gözleriyle tamir etmeye çalışan… Bakış­larını bir noktaya sabitlemiş olsa da yanından geçen umarsız insanların farkındaydı. Akşamdı. Belki birazdan bir yağmur başlardı. Hayat devam ediyordu. Hayat her şeyi “devam ederek” bitiriyordu. Bukre, bunu acı bir tecrübeyle, bir kez daha öğreniyordu; ama hiç ezberleyemiyordu…


Kendi durağını şaşırmış bir otobüs gibiydi kalbi. Akşam­ dı. Ve akşam, ağlamak için iyi bir sebepti. Kızıyordu Bukre her şeye, herkese. En çok da kendine… Hayat ne garipti. İnanmadan güldüğümüz bir şaka gibiydi. Bukre, karşılıksız sevmişti ve bunun karşılığı, karşılık alamamak olmuştu. Ama olsundu. O sevilmemeye de razıydı severken… O hep öyle severdi zaten… Tek hazmedemediği, sonraya ertelendiği halde gocunmadan beklerken aldatılmaktı! Alçaklık hiç bu kadar yükselmemişti. Gizlice aldatılmıştı. Aldatmanın aleni olanı mı olurdu sanki? Çiğnenmişti o, üzerine basılmadan…


Sessizliğe gömülmüştü uzun zaman. Elinden gelmeyen di­linden de gelmiyordu. Ve şimdi beklediği onu terk ediyordu. Belki de çoktan gitmişti… Belki de hiç gelmemişti… Ama şimdi o “Gelmeyen” hem suçlu hem yolcuydu. Bir başkasını seçmişti. Özür dilemişti.


“Ben seçilmeyenim! Bunun için benden özür mü diliyorsun?” diye haykırmıştı Bukre. Cevap alamamıştı. Sesi kısılmıştı. Kaybedenlerin önce sesi kısılırdı. Bir ayrılık daha büyütüyordu onu. Yaşça küçük olsa da sevdiğinden, aşkı çoktan geçmişti onu. O, küçücük bir devdi. Seçilmeyendi. Bir öykünün sonu zannederken kendini, daha girişinde kandırılandı.


BUKRE

Böyle başlayan kitapla kah gülecek kah ağlayacak en çok ta içinizde yaşayacak sindirmek için derin soluklar alacak düşünecek,düşünecek tekrar tekrar cümleleri okuyacak edebiyatına hayran kalacaksınız….İtiraf etmeliyim ilk kez Kahraman Tazeoğlu okuyorum,ilk kez Aşk üzerine kurgulanmış bir kitap alıyorum hiç pişman olmadım …Yazar ile tanışmak bugüne kısmetmiş.Bu kitap ile tanışmakmış nasip….Hiç sıkılmayacağınız elinizden bırakmak istemeyeceğiniz bir kitap konu "Aşk" olunca herkesin kendine pay çıkarabileceği,kendini bulabileceği bir serüven de olacaksınız…

Yapın kahvenizi çekilin köşenize Keyifli Okumalar,İyi Dinlenceler :D







Öyle bir söz yazarsın ki bütün bir hayatı anlatır, öyle bir hayat yaşarsın ki bütün sözler anlamsız kalır. 




25 Mayıs 2013 Cumartesi

Pencereler de Bekletme


Hayat = Life ömrümüz birilerini, birşeyleri beklemekle geçiyor....Bu arada acımasız ,isyankar yada vefasız olmamak için kendimizle,etrafımızla savaşır dururuz...Elimizi bırakanlara inat küçücük dallara tutunur kendimize umut ışığı yakarız küçücük bir çırağı ucunda .....Önemli olan herşeye rağmen mutlu olmak ve kısacık şu dünya hayatının göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamanı içinde eşrefi mahlukat olan yücelerin en yücesinde yaratılmış ulvi ruhumuzu sufli sefil bir hal almadan fazla yaralanmadan veya yaralamadan yaratıcısına yani yegane sahibine tertemiz götürmeye çalışmak (ne kadar başarıyoruz orası malum )...Dünya şu son demlerinde o kadar yorgun ve yıpranmış bir halde dönüyor ki artık üzerindeki herşeyin yok olacağı o ana kadar yorgun dönüşlerine devam edecek....

BİR HİKAYE
Küçücük bir pencere önünde dışarıyı seyreden saçları penceresinden giren rüzgarla dalgalanan bir kadın uzaklara bakıyor karşıda ki manzara mı hiç ilgilenmiyor çünkü onun orada gördüğü düşlediği geleceği yada geçmişi ....Yaşadıklarının verdiği olgunluk göz çevresinde ki ve yüzünde ki kırışıklıklarda saklı....O kırışıklıkları gördüğü ayna baktığı pencerenin hemen yanı başında duruyor..Ayna da gördüğü aksine pek baktığı söylenemez çünkü orada göreceği aksi onu daha da korkutuyor ...Hayatın mağlubu belki de galibi hiç bir zaman öğrenemeyeceği deli sorular var aklında .....Anılar var sadece biriktirdikleri içinde belki bir an eser de gelir bekledikleri ..Hayata küsmüş,kırılmış hayata ;belki alır gönlünü hayat....Birden başlıyor ılık bir yağmur ;gökyüzünden boşalırken yüzüne vuran o bereket yüklü yağmur taneleri içindeki umudu yeşertiyor o küçücük filiz büyüyor ,büyüyor.büyüyor.....Yağmurun o bereket kokusunu içine çekmek için gözlerini kapatıp açtığında koca bir dağ beliriyor arkasında her daim sırtına destek olan her zaman ki gibi düşlerin den hatırladığı o inci gibi gülüş beliriyor gözlerinde ...İşte diyor sen sadece sen pencerelerde bekletme beni .....Sadece sennn ve bennn Kalbine değen herşey söz oluyor ve ondan gayrı herşey sonunu getiriyor....Ulaşabileceği hedefe ulaşmasına tek vasıta inci gülüşte saklı tek bildiği doldurulamaz boşluğu tek dolduranın o olduğu her ne kadar o gülüşe layık olduğunu düşünmese de gülüş sahibinin onu hiç terketmediği,herşeyin ama herşeyin yitip gittiği şu dünya da onun hiç yitip gitmediği ,hep orada aynı tebessümle ,aynı edayla orada onu beklediği... Beklemesini istediği tek şey ,tek kişi belki de tek eda... Kadının yüzündeki aydınlanma işte o aynadan yansıyan o gülüşte saklı gözlerine değen o aksin aslında o aynadan yansıdığını farketmesi lazım ki aynası ile tekrar barışabilsin ..Barıştığı gün beklemek yerine vuslatına koşmaya karar verecek akıp giderken zaman o seyirci olmak yerine kimbilir belki de başrolde oynuyor olacak  ...

Aynası ile buluşmak isteyen tüm kadınlara Sevgilerimle....

23 Mayıs 2013 Perşembe

SIRADANLAŞMAK

Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izlediğim bir film sayesinde uzun zamandır aklıma takılan beni,rahatsız eden bu konu ile yeniden karşılaşınca üzerine yazma ihtiyacı duydum....
Konu mu?   "Sıradanlaşmak" .....
Günlük hayatımızı yaşarken o karmaşa arasında gözümüzden kaçırdıklarımız,durağanlaşan ve klişe halini alan yaşam şekillerimiz .... Birbirimize vakit ayıramayışlarımız ve en önemlisi yanımızda olan herşeyin zamanla elimiz kolumuz gibi olup şükründen beri kalmamız.... "Zaten bizim yada benim " halini alan aslında hepsi birer emanet olan biz emanetçilerine bahşedilmiş binbir güzellik.... Bu sağlımız,sıhhatimizden tutun ;sevdiklerimiz ,ailemiz,evimiz,çocuklarımız,komşularımız,bizim için yaratılmış mahlukat yada sizin için özene bezene yemek yapan,evini temizleyen aynı zamanda çocuklarıyla ilgilenen binbir program yapıp sizin evde olacağınız saate kadar herşeyi yetiştiren,ütünüzü aksatmayan ,çamaşırlarınızı yıkayan;,dostlarınıza ,akrabalarınıza güleryüzle davranıp,sosyal hayatınızda  anne,eş kimliğiyle de yanınızda duran,hatta iş hayatıyla da boğuşan  karınız veyahut çocuklarınız ve sizin rızkınız için dışarda binbir zorlukla savaşan,dışarıya karşı hep güçlü olmak zorunda olan ama evinde dağınıklıktan asla vazgeçmeyen ,çorapları,pantolonları bir köşede sizin yaptıklarınızın onda birini yapıp dünyayı omuzum da taşıyorum zanneden,onsuz olamayacağıız yine de kapıda gördüğünüz anda "işte beyaz atlı prensim geldi" deyip;yüzünü gördüğünüzde aydınlandığınız  kocanız ....
Ne olursa olsun ne yaparsak yapalım belli bir zamandan sonra yaptıklarımız yada yapıyor olduklarımız tamamen rutine dönüyor,farkındalığımızı kaybediyoruz...
Sıradanlaşmamak uğruna sevdiği şeyleri yaparkende sıradanlaşan insanlar tanıyorum ,üniversite okuyan hatta MBa yapan yada Araştırma görevlilerinden tutun,tıp  dalında yeni keşifler yapanlar da  dışardan baktığınızda gıpta edeceğiniz hayatlara sahip olupta,aslında sizin kadar çevresindeki olaylara yada kişilere sahip çıkamayan insanlar ....
Hayat hepimizi bir yerlere sürüklüyor bu yolda az da olsa ara sıra mola vermek ve acaba bu yol üzerinde görülmeye değer ne varmış diye ara sıra da olsa başımızı çevirip etrafımıza bakmak ,sevdiklerimize sarılmak ve iyi ki varsın diyebilmek olsun ...Belli mi olur gün gelir attığınız o küçücük sevgi tohumu kocamaaaan bir ağaca dönüşür ve siz çok ihtiyacınız olduğu bir anda altında gölgelenebilirsiniz.... 
SEVGİLERİMLE 


21 Mayıs 2013 Salı

Crossstitch Aşığı Bir Kadın Olduuuummm

 Evet kesin kesin crossstitch aşığıyım...Kafam da o kadar çok proje var ki ama bunlar için zamana ihtiyacım var . Farkettim ki yaptığım projelerimi bloğuma eklememişim hemen bir görsel Show yapayım dedim hazırmısınız?









20 Mayıs 2013 Pazartesi

Yaz mevsiminin gelmesiyle...

Yaz mevsimi geldi ve uzun zamandır beklediğimiz hava sıcaklığının yükselmesiyle de kendimizi sahil kenarlarına atmaya başladık ...Haliyle bu ara da küçük sahil kasabası olan ilçelerimiz yazlıkçılarımızın yavaş yavaş gelmesiyle de hayli kalabalıklaşmaya başladı ...Dondurma ve soğuk içecekler artık vazgeçilmezlerimiz bu arada diyet için hergün düzenli yürüyüş yapan ben bu sıcaklar nedeniyle yürüyüşlerimi geceye bırakmak zorunda kaldım ...Evet yaz mevsimi gelince acil kilolarından kurtulmak isteyen biz bayanlar en sıkı diyet uygulamalarına başvururuz ....Ama  sizde benim gibi daha verimli sonuç almak istiyorsanız kış mevsiminin ortalarında ve kısa günlerde diyet yapmaya başlarsanız inanın sonuca varmak için belirlenen hedefe ulaşmak çok daha kolay olacak ...Uyguladığım diyet programı meslek yaşamını,diyet yaparak ulaştıkları kilolarını korumaya çalışanlara yardım etmeye adamış Fransız tıp doktoru Dr. Pierre Dukan'ın tasarladığı Dukan diyeti .... Atak,Seyir,Güçlendirme ve Koruma olmak üzere 4 evreden oluşan bu diyet benim için idealdi ....68.6 başladığım kilom 58,2 ye düştü ve düşmeyede devam ediyor ve bu arada ödül günleri de olmak üzere istediğim her şeyi yemeye başladım ve istediğim bu kiloya 2 ,5 ay gibi bir zamanda ulaştım desem (aaa !!!! hadi canım!!! yok artık !!! gibi sesleri duyar gibiyim ) ama inanın irade ve tam bir istekle eğer herhangi bir şeker hastalığı gibi probleminizde yoksa çok zor değil ..Zayıflamayı arzu eden biri,motivasyonunu yeniden kazanmak ve güçlenmek için rejimin sonuçlarını hemen görmek ister...İşte bende bu tarz kişilerdendim ve tartı da gördüğüm her kilo motivasyonumun daha da artmasına katkı da bulundu ...Bu aşamada günlere de katıldım sosyal yaşamıma da devam ettim ama kendi yiyeceklerimle ya da daha az kalori içeren salata çeşitleriyle ;) Eğer sizde denemek isterseniz http://www.dukandiyetitariflerim.com blogundan faydalanabilirsiniz hem yemek tariflerini bulabileceğiniz hemde diyetle ilgili bilgilere rahatlıkla ulaşabileceğiniz bir blog ....


Her yediğiniz Afiyet ,bal, şeker olsun ama kilo olmasın dileğiyle.....


7 Mayıs 2013 Salı

Annelik her zaman toz pembe değil

Bu hafta birde zevkle okuyacağınız bir kitap tavsiyem olacak...
Annelik her zaman toz pembe değil adlı kitabıyla bizden aramızdan biri olan sevgili Elif'imin zevkli mi zevkli keyifle okuyacağınız kitabı tazecik yeni fırından çıktı dumanı üstünde derler ya hah işte öyle ...
Bakmayın yeni çıktığına 3.baskısı bile yayında o kadar çok sevildi ve beğenildi ki...
Kitabın içeriği kendi deyimiyle de kimseye yol göstermek onu öyle değil böyle yaparsan daha iyi olur demek değil ;sadece yalnız değilsin inan herkes senin gibi ; yanındayız, arkanda hatta tam hayatında ...
Anne olan bir kadının hayatındaki değişiklikleri çocuktan önce ve sonra diye ayıran Blogcu annemiz Elif Doğan kitabın sonuna eklediği anne sözlüğü ile de wikipedia ya rakip konumunda ;)
Ben çok severek beğenerek hatta kahkahalarla okudum pişman olmazsınız deneyin derim
Hatta aldığım da o kadar tazeydi ki ; bir iş gezisi nedeniyle eşimle Ankara'ya adım atar atmaz istediğim tek şey kendimi bir D&R atıp Elif'imin kitabını almaktı ve öyle de oldu ..Hatta kitabı dayanamayıp neredeyse araba da bitirdim diyebilirim ..Canım Elif'im ellerine emeğine yüreğine sağlık nice kitaplarıın buluşsun bizimle ;) 

İsterseniz kitabına buradan ulaşabilirsiniz http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=648886&sa=139627273

Yeniden Merhaba

 Uzun zaman olmuş yazmayalı mükemmelliyetçi olmanın zararlarındn biride bu işte ...Bazen mükemmelliyetçilik ilerlemenize engel teşkil edebilir ...

Kısa bir süre önce kısır bir döngüye girdim blog yazılarım hakkında

-Yazıyı yazabilmem için ya boş vaktim olmalı ya kafamın tamamen boşalması ,doğru zaman-doğru mekan doğru konu ,her işimi bitirmiş olmam yada ilham verici bir ortamda olmam
-Ayrıca yazıları illa ki haftanın belirli günleri,belirli saatlerde yazmam ve yayınlamam konusunda takıntılı bir hal almıştım..

Bu işleri yerine getiremeyeceğimi gün içinde iş güç derken akşama yorgun düştüğümü ve ne kadar yazmak istesemde o yorgunlukla kafamı toparlayıp yazılarımı kaleme almam (klavyeye almam )neredeyse imkansızdı

Konuyla ilgili mükemmelliyetçi yanlarımı tesbit etmem,onları sorgulamamı ve sonuç olarak değiştirmemi kolaylaştıran adımlardan biri oldu.

Yani bundan sonra daha çok bir arada olacağız canlarım özleyin beni geliyorum :)





5 Ocak 2013 Cumartesi

Yağmurlu bir gün ve ....

Bugün günlerden yağmur....
Gündüz hava çok güzeldi gecenin aksine günlük güneşlikti hava insanlar güle oynaya dolaşıyordu sokaklarda ...  Kışın ortasında nadir bulunan güneş gözkırpıyordu ; gökyüzünden gülümseyerek bakıyordu ve "işte yeni bir gün haydi dilediğince içine sindir umudu ben hala burdayım,karanlık bulutların ardında"diyordu insanlığa..
Ofisimin penceresinden kalabalığı izliyorum ve gökyüzünü ...
Aynı günün gecesi hafiften yağmur çiseliyor iliklerime işliyor ...
Evimin penceresinden sessizliği izliyorum ve gökyüzünü...
Gökyüzü gibi ruhum kimi zaman aydınlık ve kalabalık kimi zaman karanlık ve yalnızlık ..
Kafamda deli sorular nedenler niçinler ?
İnsanoğlu yalnızlığı istemediği için çift yaratılmış o yüzden yaratmış Rabbim akrabayı,eşi,dostu,evladı...
Birbirimizle avunalım yükü beraber kaldıralım diye..
Peki böyleyken hep çok sevip hemde sevdiklerimiz tarafından kırılmayı nasıl başarıyoruz?
İhtiyacımız varken sevginin sıcaklığına nasıl oluyorda buz gibi katılaşıyor kalplerimiz ?
Neden çocukluğumuzdaki saf sevgiyi zamanla yitiriyoruz,ruhumuz nasıl ve ne zaman bu kadar kirleniyor ?
Dedim ya kafamda deli sorular ; cevabı mı? Başka bahara yada başka bir yazıya...
Gidiyorum bu gece yağan yağmurun sesini dinleyeceğim, koklaya koklaya göğü izleyeceğim..
Kim bilir belki de ruhumu yıkayacağım.
Haydi canlarım kalplerin sahibine emanet edip sizi tefekküre dalacağım..
Bir nebze de olsa farkındalık yaratmak içindi bu yazı en sevdikleriniz yanınızda ve yakınınızdayken onları son görüşünüzmüş gibi davranın ..
Eeee nede olsa hiçbirimizin yarına çıkmaya senedi yok belki de son buluşmamış son kavuşmamış
Vuslat yangını kapınızı çalıyor olabilir ...
Sevgilerim ve en kalbi dualarımla...